‘’Eğer güzel ve başarılı konuşmak istiyorsan, önce dinle.’’
Fatih Barış Akarçeşme
Konuşma iki kişinin yaptığı bir etkileşimdir. Bu etkileşimin var olması için dinleyici ve konuşmacının olması gerekir. İkisi de önemli olup biri diğerinden üstün değildir. Konuşmacı ve konuşmak daha cazip gelebilir. Dinleyici eğer nezaketi elden bırakmıyorsa konuşmacıyı dinlemeye devam eder. Eğer dinlemek istemiyorsa bunu değişik yollarla belli eder. Bunlardan birisi 350.bölgedir. Elbette bunun nedeni sadece 350.bölge değildir. Kısaca 350.bölgeden bahsedelim.
Etkili bir konuşmacı, öncelikle nasıl konuştuğundan çok dinleyicinin nasıl dinlediğini anlamalıdır. Eğer bu bilgi ve yeteneğe sahip değilseniz, konuştuklarınız ve verdiğiniz mesajlar hedefe ulaşmaz. Siz de bunun farkına varamazsınız. Dinleme esnasında dinleyicide bir düşünce yoğunluğu öyle artar ki bu da konuşmadan kopmasına neden olur. Bu kopmanın nedeni sadece sizin anlattığınız konunun sıkıcılığı değildir. Aksine konunun çok ilgi çekici olması da dinleyiciyi başka düşüncelere götürür. Bunun nedeni insan beyninin özelliğidir. İnsan beyni bir dakikada maksimum 500 kelimeyi alıp anlamlandırır. Oysa ki konuşma hızı dakikada 150 kelimedir. Eğer dinleyici dikkatini dinleyiciye vermezse beyinde 350 kelimelik bir boşluk kalacaktır. Dinleyici bu aşamaya geldiği zaman 350.bölgeye girmiş demektir. Sizlerde öğrencilik hayatınızda, seminerlerde veya toplantılarınızda karşılaşmışsınızdır. Bu kaçınılmaz bir gerçek gibi değil mi ?
Şunu söylemek gerekirse eğer iyi bir konuşmacıysanız, dinleyicinin 350.bölgeye girdiğini anlarsınız. Siz konuşurken karşınızdaki kafa sallayabilir, sizi onaylayabilir. Sizi dinlemiyorsa bu hareketleri gayet rahat bir şekilde yapabilir. Dinleyici eğer gerçekten sizi dinliyorsa ve bu anlattığınız konu dinleyicinin ilgisini çekiyorsa bunun göz bebeklerinden anlayabilirsiniz. Çok fazla ve abartılı bir şekilde başını sallamaz. Eğer sallıyorsa bir an önce konuşmanızı bitirmenizi ve sabredemediğini gösterir. Yani 350.bölgeye girmek üzeredir. Eğer oturuyorsa, bacaklarını üst üste atar ve üstteki ayağını sallar. Ellerini birbirine bağlar, elinde kalem varsa kalemle oynar.
Eğer dinleyiciniz;
*Bakışlarını sizden başka yöne yöneltiyorsa,
*Uzun süreli başka bir yere bakıyorsa,
*Başını abartılı bir şekilde sallıyorsa,
*Oturduğu pozisyonu değiştiriyorsa,
*Elini veya ayağını sarkıtıp belli belirsiz sallıyorsa,
*Kalem, defter, vb. ile oynuyorsa,
Konuşmanızdan sıkılmış ve sizi nezaketen dinliyor demektir.
*Siz ilginç bir şey anlatırken göz bebekleri büyüyorsa,
*Komik bir şey söylediğinizde sizden önce gülüyorsa,
*Beden duruşu sizi kapsıyorsa,
*Bakışlarını uzun süre sizin üzerinizde tutuyorsa,
*Dinlerken herhangi bir dış uyarı karşısında olumsuz tepki veriyorsa,
Konuşmanızı çok iyi dinliyor demektir.
Şimdi gelelim dinleyici, konuşmacıyı neden dinlemez, bunlara kısaca değinelim:
-Konuşma hakkında dinleyici yeterli bilgiye sahiptir.
-Dinlemek yerine tasarlıyordur.
-Sağlık durumu elverişsizdir.
-Psikolojik durumu uygun değildir.
-Fiziki şartlar uygun değildir.
-Konuşulan konu sıkıcıdır.
-Konuşmanız uygun değildir.
Eğer konuşmanızda bir etki uyandırmak istiyorsanız, komposizyon örneği verebilirim. Hatırlarsanız Türkçe dersinde komposizyon yazardık. Giriş-gelişme-sonuç olarak üç ayrı bölüm bulunurdu. İşte konuşmacı olarak bu üç şeye dikkat ederseniz amacınıza ulaşmış olursunuz.
Unutmayın!
İletişim, etki-tepki meselesidir. Karşınızdakinden olumlu tepki almak istiyorsanız, onda olumlu etki bırakmalısınız.
Konuşmalarınızda ayrıntıya yer vermeyin. Konunun dallanıp budaklanması dinleyiciyi sıkacaktır. Bunun yerine kısa ve öz cümleler kurun. Bu sayede sizi kolayca takip edecek ve sizi dinleyeceklerdir.
Kaynak: Murat Tunalı – Başarılı ve Güzel Konuşma Sanatı