Hepimiz belli bir öz-farkındalık seviyesine sahip olarak doğarız. Bu seviye, hayat deneyimlerini ve yine doğuştan gelen insani gelişme aşamalarını takip ederek yükselir.
Günümüzde duygusal zekanın geçerliliği konusunda bazı tartışmalar olsa da, çoğu sağlık ve iş profesyoneli bunun varlığını ve geçerliliğini kabul ediyor. Söz konusu kavram, neden bazılarımızın diğerlerine göre başarıya daha yatkın olduğunu açıklayan, kabul edilebilir bir model olmayı sürdürüyor. 1990’lı yılların sonlarına doğru Dr. Goleman, Dr. Mayer ve Dr. Salovey, neden bazı insanların diğerlerine kıyasla daha başarılı olduklarını açıklayan bazı modeller keşfettiler. Başarılı insanları değerlendirirken, bu özelliklerin salt IQ (Zeka Katsayısı) indeksiyle değerlendirilemeyeceğini gördüler. Araştırmaları esnasında, EI (Duygusal Zeka) adını verdikleri bir başka faktörü keşfettiler. Özfarkındalık becerilerini diğer üç faktörle birlikte kullanan insanların, duygularını yönetemeyen ve hayatlarında belli bir özyönlendirme ve sosyal farkındalık yaratamayan insanlara kıyasla liderlik ve çatışma yönetiminde daha yetenekli olduklarını gördüler.
Liderlikte duygusal öz-farkındalığın bilinmesi ve geliştirilmesi etkili liderlik için çok önemli bir adımdır. Çünkü öz farkındalık duygusal ve sosyal zekanın temelini oluşturur. Kendi duygularımızı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı öz farkındalığın nasıl etkilediğinin farkında olmadıkça, duygusal öz kontrol, empati veya takım çalışması gibi becerileri geliştiremeyiz. Duygusal öz-farkındalık aynı zamanda, liderlerin kendi duygularını diğerleri ile paylaşarak onları daha iyi anlamada ve onların duygularıyla iletişim kurmada daha etkili olmasına yardımcı olur.
Bu konuda, ABD-Pennsylvania Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya 11 ülkeden 42 katılımcı katıldı. Araştırmanın konusu, liderlerin farkındalık çalışmasının bir parçası olarak, duygusal öz-farkındalık ve lider etkinliği arasındaki ilişkiydi. Araştırma, Daniel Goleman ve Richard Boyatzis tarafından geliştirilen “Duygusal ve Sosyal Yeterlilik Envanteri (ESCI)” modelinin ampirik olarak artan liderlik performansıyla ampirik olarak bağlantılı olan duygusal ve sosyal zeka yeterliliklerinin varlığını tanımlamak için kullanılmasını içeriyordu. Çalışma katılımcıları, duygusal öz farkındalığı iyileştirme üzerine bir dizi olumlu değişiklikler üzerinde görüş verdiler.
Buna göre elde edilen bulgular şunlardı:
Katılımcıların yüzde 100’ü işyerinde yapılan etkinliklerin duygusal öz farkındalık gelişimine güvenilir düzeyde olumlu katkı sunduğunu bildirdiler.
Yüzde 79’u iş yerindeki ilişkilerin kişilikleri üzerinde daha etkili olduğunu söylediler.
Yüzde 86’sı duygularını yönetebilmek için gelişmiş yeteneklere sahip olunması gerektiğini belirlediler.
Yüzde 81’i, duygusal öz farkındalığın stresi azaltma yönünde iyileştirici etkisinden söz ettiler.
Bu çalışmanın sonuçları, aynı alanda yapılmış çok sayıdaki araştırma sonuçlarıyla da tutarlı bir şekilde örtüşmektedir.Bu tutarlı sonuç, duygusal farkındalığın geliştirilmesinde farkındalığın rolü ile bunun diğer duygusal ve sosyal zeka yeterlilikleri ile ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bu tamamlayıcı ilişki, liderlerin belirli durumlar için ne tür davranışların gerekli olduğunu bilmelerine ve sağlıklı kararlar almalarına yardımcı olur; aynı zamanda bu davranışların etkili olup olmadığını anlama yeteneklerini güçlendirir.
Duygusal öz farkındalık becerisini kullanmak, özellikle beynimizdeki sinaptik bağlantılar üzerinden sosyal bir beyne sahip olmamıza doğru bizi itekler. Bu bağlantının bilimsel temeli, beynimizdeki sinir ağlarının tekrarlanan aktivasyonla kendi kendini geliştirmeye odaklanması ve bunun da en iyi eğitim yoluyla gerçekleşeceğine olan inançtır. Eğitim yoluyla pekiştirilen bilgilerin kortekse yazıldığı ve benzer durumlarla karşılaştırıldığında bu hücrelerin aktive olduğu ifade edilmektedir.
Araştırmacılar ayrıca, bu değişikliklerin daha etkili durumsal stres tepkisi ve nöroplastisite yoluyla uyarlanabilirliği, bağlantılı beyin bölgelerinin aktivasyonu için gelişmiş bir kapasiteye katkıda bulunabileceğini belirtiyorlar. Beynin aynı bölgelerinin birçoğu, orta beyin gibi duygusal zeka yeterliliklerindeki güç ile de ilişkilendirilmiştir.
Liderlik, duygusal öz-farkındalığı ortaya çıkarmakla başlar. Bu farkındalık, başkalarıyla iletişim kurarken kendinizi aktif bir şekilde gözlemleyerek uygulanabilir. Bu, sözlü ve sözsüz iletişim biçimlerine verdiğiniz tepkileri içine alır. Bu tepkilerin diğer verdiğiniz tepkileri nasıl etkilediğini içerir. Bu tip bir farkındalık, kişisel olmaktan çok rekabet ortamındaki insan gücünün de öz farkındalığını sağlar. Bu ise her şeyden önce liderle sağlanabilir.
Bu bağlamda, geliştirilmiş duygusal öz-farkındalık, ortaya çıkan duyguları tanımayı ve daha iyi anlamayı öğrenmenize yardımcı olacaktır.
Tüm geliştirilmiş duygusal öz-farkındalık bireysel ve sosyal hayatımızın düzenli yaşanmasını, sosyal ve iş hayatının düzgün işlemesi için kurguladığımız mekanizmalardır. Kısacası liderlik, insan türünün ayrılmaz bir parçası, hatta duygusal öz-farkındalık insanlığın ayrılmaz bir ruhudur, diyebiliriz.
Bu bağlamda kendinizi ne kadar tanır ve keşfederseniz bi o kadar liderize toplum örneği taşımış olacaksınız…